Bir masal Şehri Giethoorn
- Özlem İncekara Yiğit
- 10 Tem 2016
- 2 dakikada okunur
Bu masal şehirin resimlerini ilk gördüğümde gitmek için sabırsızlanmıştım. Gittiğimde resimlerde ki evleri ve yeşilliği görmek için heyecan içinde bota bindim, fotoğraf makinamı hazırladım ve bot hareket etti. Kanalda ilerlemeye başladığımızda içimde ki yeni bir yeri keşfetme heyecanı gittikçe artıyordu ki bu duygumun hiçte boşuna olmadığını dakikalar içinde gördüm. dedikleri kadar vardı burası Hollanda'nın Yeşil Venediğiydi. Gözlerimi bu şirin yerin yerin neresine hangi çiçeçiğine, böceğine, evlerine bakıcağımı şaşırmış bir halde teknenin bir sağına bir soluna yetişmeye çalışıyordum. Gerçek mi yoksa bir çizgi film için kusursuzca çizilmiş bir yer mi olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ruhum manzaradan dolayı dinlenmeye başlamıştı bile. Fotoğraf çekmeye doyamıyordum her karenin her santimi saklamak istedim. Çektiğim yerlerden gözlerimi alamıyordum. Fotoğrafı çektiğimden emin olmak için her seferinde kontrol ettim. Fotoğraflarda da çok güzel ama umarım yolunuz, Giethoorn'u görmek üzere Hollandaya, düşer.







Kanalda gezerken botu tercih etmeme sevindim eğer kayık kullanmayı çok iyi bilmiyorsanız sakın kiralamayın kanalı gezdiren botlar karşıdan ya da yanından geçen kayıklara hiç saygılı değil çarpıyorlar kanal çok dar belirli yerlerde yan yana gitmek imkansız. Zaten belirli bir yerden sonra açık denize çıkıyorsunuz tekrar köyün içinede farklı bir yerden giriyor. Kayıkta özel gitmek isterseniz bence yanınıza rehber alın derim.
Tekne turundan sonra isterseniz yürüyerekte her yeri ayrıntılı olarak yakından görebilirsiniz. Köyün içine araba girmiyor zaten yollar daracık sadece yürüyebilir veya bisiklet kiralayabilirsiniz. Köyde iki müze bulunmakta Museum De Oude Aarde ( The Old Earth) bu müze 1969 yılında kurulmuş orada çıkan değerli taşlarla ilgili. Çıkan taşları satan bir dükkanda bulunmakta. Diğer müzeyi de kaçırdım. Het Olde Maat Uus oraya ait bir çiftlik, yüz sene önce ki günlük yaşamın nasıl olduğu hakkında bilgi veren bir müzeymiş. Köyü gezmekten müzelere girmeye vakit kalmadı. Köyün içinde kanalın üstünde 180 tane tahta köprü bulunmakta. Bu köprülerin çoğu orada yaşayan insanların evlerinin girişi veya karşı kıyıya geçişi sağlıyor. Evlerde oturanların yanına gidip burada yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu sormayı çok isterdim.
İçerde yeşilliklerin arasında çok şirin kafe ve restoranlar da bulunmakta. Fiyatlar ne çok pahalı ne de çok ucuz bütçenize göre yemek yiyebileceğiniz bir yer bulabilirsiniz. Hepsinin menüsünü fiyatlarıyla kapılarında bulabilisiniz. Benim tercihim tapas ve içki servisi yapan bir kafe restoranttı. Tapasları çok lezzetliydi. Muhteşem kanal manzarası,yeşilliğin ve çiçeklerin arasında kaybolmuş bu masal evlere karşı rose şarabımı yudumlamak tarifsiz bir zevkti. Kanal gezintinizi yaptıktan sonra teknenin sizi bıraktığı köyün girişinde Hollanda'nın meşhur balık kızartması kieblingi de bulabilirsiniz. Saat 18:00 itibariyle şehir sessizliğe bürünmeye başlıyor. Dükkanların hepsi kapanıyor. Hediyelik eşya dükkanları ve köyün girişinde ki küçük yiyecek işletmeleri hepsi 18:00'da kapı duvar. Maalesef Türkiyedeki gibi çok müşteri düşkünü ve saygılı değiller, rica etseniz de sorry diyip sizi geri çıkartıyorlar. Burada hep esnaf haklı :))







Son Yazılar
Hepsini GörSıcak yaz günlerinde artan içecek ihtiyacımız ve bazen canımızın soğuk ne istediğine karar verememek bugün sizleri Slush ile...
Comments